Ekim 2025 itibarıyla 62 ülke, Çin menşeli çelik ürünlerine yönelik 207 farklı ticaret kısıtlaması uygulamaya başladı. Bu önlemler, Çin’deki devlet sübvansiyonlarının rekabeti bozduğu ve küresel çelik piyasasında istikrarsızlık yarattığı gerekçesiyle hayata geçirildi. OECD verilerine göre, Çinli çelik üreticilerinin sübvansiyon oranı — yani gelirlerinin devlet desteklerinden gelen payı — ticaret ortaklarının ortalamasından yaklaşık beş kat daha yüksek. Çinli üreticiler, hibe, vergi teşviki, piyasa altı krediler ve sübvansiyonlu enerji sayesinde düşük fiyatlı çeliği ihraç edebiliyor ve zararına satış yapmalarına rağmen faaliyetlerini sürdürebiliyor.

Çin’in çelik ihracatı 2020’den bu yana iki kattan fazla artarak 2024 yılında 118 milyon tonla rekor seviyeye ulaştı. 2025’in Ocak–Ağustos döneminde ise 77,5 milyon tonluk ihracat gerçekleştirilirken, bu rakam yıllık bazda yüzde 10 artış anlamına geliyor. Böylelikle Çin’in çelik ihracatının bu yıl da yeni bir rekor kırması bekleniyor. Artan ihracat hacmi, dünya genelinde çelik üreticileri üzerinde yoğun bir baskı oluştururken, Çin’e yönelik ticaret önlemleri inşaat demiri, filmaşin, sıcak ve soğuk haddelenmiş rulolar, galvanizli ve paslanmaz saclar, levhalar ile dikişsiz ve kaynaklı borular dahil olmak üzere neredeyse tüm ürün gruplarını kapsar hale geldi.

Bu kapsamda en sık başvurulan araç, ithalatın iç piyasa değerinin altında satıldığı durumlarda uygulanan anti-damping vergileri oldu. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına uygun olan bu vergiler, haksız fiyatlandırmayı önleyici ve hedefe yönelik bir mekanizma sağlıyor. Anti-damping uygulamaları, yetkililere belirli ürünleri veya ihracatçıları hedef alarak geniş kapsamlı yasaklar getirmeden adil rekabeti yeniden tesis etme imkânı tanıyor. Buna karşılık, telafi edici tedbirler daha nadir kullanılıyor; çünkü bu önlemler, yalnızca fiyat karşılaştırmalarına değil, aynı zamanda devlet sübvansiyonlarının yerel sanayilere ölçülebilir zararlar verdiğinin açıkça kanıtlanmasına dayanıyor.

Kısıtlama Getiren Ülkeler: ABD, AB, Kanada, İngiltere ve Daha Fazlası

Kısıtlamaların yarısından fazlası ABD, Kanada, Avustralya, Avrupa Birliği, Birleşik Krallık ve Meksika tarafından uygulanıyor. Bu ülkeler, güçlü iç pazarları ve yerel üretim kapasiteleri nedeniyle Çin menşeli çeliğin neden olduğu fiyat baskısına karşı en hassas bölgeler arasında yer alıyor. Avrupa Birliği ve Kanada, çelik ithalatını sınırlandırmak için gümrük vergisi kotası (TRQ) sistemini kullanıyor. AB, kota hacimlerini yarıya indirip kota dışı tarifeyi yüzde 25’ten yüzde 50’ye çıkararak sistemini daha da sıkılaştırmayı planlıyor. Amerika Birleşik Devletleri, 2018 yılında Ticaret Genişletme Yasası’nın 232. maddesi kapsamında Çin dâhil tüm çelik ithalatına yüzde 25 vergi uygulamaya başlamış, 4 Haziran 2025 itibarıyla bu oranı yüzde 50’ye yükseltmişti. Kanada ise Çin’de eritilip dökülen çelikten üretilen ürünlere yüzde 25 ek vergi getirerek, bu ürünlerin başka ülkelerde işlenmesi halinde dahi ek maliyetle karşılaşmasını sağlıyor. Avrupa Birliği de benzer “eritilip dökülen” prensibini kota hesaplamalarına dahil etmeye hazırlanıyor.

Ürün bazında bakıldığında, ABD sıcak haddelenmiş sac, galvanizli rulo ve petrol borularında, Avrupa Birliği paslanmaz çelik, dikişsiz boru ve filmaşin ürünlerinde, Kanada ve Meksika kaynaklı boru ve levha ürünlerinde, Avustralya inşaat demiri ve çelik profillerde, Birleşik Krallık ise soğuk haddelenmiş ve galvanizli saclarda Çin menşeli ürünlere yönelik en kapsamlı önlemleri yürürlüğe koydu. Buna ek olarak, Hindistan, Brezilya, Güney Kore, Tayland, Türkiye, Güney Afrika ve Endonezya gibi üretici ülkeler de belirli ürün gruplarında anti-damping vergileri ve ithalat kotaları uyguluyor.

Uzmanlara göre haksız fiyatlandırılmış Çin çeliği yalnızca küresel rekabeti değil, aynı zamanda sanayi istihdamını, yatırım ortamını ve çelik sektöründeki yeşil dönüşüm sürecini de tehdit ediyor. Birçok ülke, bu dengesizliği gidermek ve piyasa istikrarını yeniden sağlamak amacıyla katmanlı ticaret savunma sistemleri kuruyor. Avrupa Sanayi Komiseri Stéphane Séjourné, konuya ilişkin açıklamasında, “Avrupa’nın yeni bir denge bulmaktan başka seçeneği yok. Artık hiçbir kurala uymayan ortaklarla rekabet ederken adil bir piyasa düzenini korumak için koruyucu önlemler kaçınılmaz hale geldi,” ifadelerini kullandı.