AB ülkelerinde demir çelik sektörü, son günlerde birbirinden farklı cephelerden gelen gelişmelerle adeta “hem üretim hattında hem de politika sahasında” yoğun bir sınavdan geçiyor. Küresel ticaret savaşlarının yarattığı baskı, yeşil dönüşüm hedeflerinin zorlayıcı gerçekleri ve yaz sezonunun getirdiği piyasa durgunluğu; sektör oyuncularını aynı anda birkaç zorlu denklemle baş başa bıraktı.
Çelik Ticaretinde Sert Rüzgârlar Esiyor
ABD ile Avrupa Birliği arasındaki çelik ticareti hâlâ tam anlamıyla güvenli limana ulaşabilmiş değil. %50’lik tarifeler yerli üreticileri koruma amacı taşısa da, EUROFER’in uyarısına göre bu durum 27 milyon tonluk çelik akışını Avrupa’ya yönlendirme riskini de beraberinde getiriyor. Bu potansiyel arz fazlası, fiyatlar üzerinde ciddi baskı yaratacak gibi duruyor. AB Komisyonu’nun kotaları sıkılaştırması, liberalizasyon oranını %0,1’e indirmesi ve “carry-over” mekanizmasını kaldırması, sektörün nefesini bir nebze olsun açmayı hedefliyor.
Yeşil Çelik Hedefinde Hammadde Sıkıntısı Kapıda
Avrupa, sıfır karbon ayak izi doğrultusunda Elektrik Ark Ocaklarına geçişe çok önem veriyor. Fakat bazı AB’li uzmanların bu konuda ciddi tereddütleri var. (Aslına bakarsanız ben de bu çekincelere katılıyorum) Bu tereddütler şöyle:
a) Hurda arzının bu dönüşümü taşımakta yetersiz kalacağını düşünüyorlar.
b) Mevcut %32’lik hurda kullanım oranının 2030’a kadar maksimum %46’ya çıkacağını öngörüyorlar.
c) Yetersiz kalacak hurda arzının, yeşil çelik üretim hayallerini sekteye uğratacağını öngörüyorlar.
Yeşil Enerji Dönüşümü ve Handikaplar
Bildiğiniz gibi yerli sanayi kuruluşlarımızda son 3-4 yıldır yoğunlaşmış bir “Yeşil Enerji Dönüşümü” var. Avrupa’da da benzer durum söz konusu… Bu dönüşümün olumlu yanları olduğu kadar olumsuz yönleri de var. Mesela Almanya’da Thyssenkrupp’un Hohenlimburg tesisi, enerjisinin %40’ını rüzgar türbinlerinden sağlayarak önemli bir dönüşüme imza attı. Ancak yenilenebilir kaynakların dalgalı üretimi ve yüksek enerji maliyetleri, işletme verimliliğinde soru işaretleri yaratıyor. Yeşil enerjiyle çalışmak, çevre dostu bir görüntü sunarken, aynı zamanda planlama risklerini de beraberinde getiriyor.
AB Piyasalarında “Yaz” Sessizliği
AB ülkelerinde yaz aylarının gelmesiyle birlikte adeta “Ticari Kuraklık” yaşanıyor dersek çok da abartmış olmayız sanırım. Buna karşın Kuzeybatı Avrupa’da rulo sac fiyatları bu ticari kuraklığa rağmen hafif bir yükseliş yaşarken, uzun ürünler ve kalın levha segmentlerinde fiyatlar durağan kaldı. Fransa’daki hadde piyasası da durağan seyrini sürdürdü. SteelTürk Dergisi olarak bizim de zaman zaman haberlerine yer verdiğimiz Liberty Galati fabrikasındaki toparlanma belirsizliği, bölgenin üretim planlamasında bazı değişikliklere yol açacak gibi duruyor.
AB’li Çelik Üreticilerinin Kârlılıkları ve Finansal Verileri Zayıflıyor
İsveç’in dünyaca bilinen çelik üreticisi SSAB, ikinci çeyrek kârında beklentilerin altında kaldı. Amerika’nın tarifeleri ve düşük fiyatlar, Avrupa’nın kuzeyindeki en güçlü oyunculardan biri olan SSAB’yi bile zor durumda bırakmış gibi görünüyor. SSAB hisselerinde yaşanan %7’lik düşüş, yatırımcıların sektördeki risk algısını da bir şekilde ortaya koyuyor. (Avrupalı borsa yatırımcılarıyla bizim Borsa İstanbul yatırımcıları arasındaki analiz ve yaklaşım farkı da sanırım bu örnekte de ortaya çıkıyor)
Sözün Özü…
Avrupa demir çelik sektörü, küresel ticaret dengelerinin, enerji dönüşümünün ve hammadde arz zincirinin kesiştiği bir kavşakta... Önümüzdeki aylarda AB’nin ticari koruma tedbirleri ve hurda stratejisindeki hamleler, sektörün geleceğini şekillendirecek en önemli parametreler olacak diye düşünüyorum. Birlikte izleyip göreceğiz. SteelTürk Dergisi olarak yaşanacak bu süreci yine kendi çerçevemizde değerlendirerek sizlere aktaracağız.