Türkiye’de döviz kurunun uzun süredir baskılanması, ekonominin birçok alanını etkilediği gibi demir çelik sektöründe de dengeleri değiştiriyor. Küresel fiyatlarla yarışan sektör, kur politikalarındaki her adımı doğrudan hissediyor.

İhracatçı İçin Zor Sınav

Düşük kurun en sert etkisi, dış pazarlara satış yapan firmalarda görülüyor. Uluslararası piyasalarda fiyatlar dolar üzerinden belirlenirken, kurun düşük kalması Türk çeliğini rakiplerine göre daha pahalı hale getiriyor. Bu da özellikle Avrupa ve Orta Doğu pazarlarında rekabet gücünü zayıflatıyor.

Üstelik maliyetler aynı hızda gerilemiyor. Hurda, enerji ve lojistik kalemleri dolar üzerinden artarken, firmaların kazancı TL’ye çevrildiğinde marjlar neredeyse buharlaşıyor. Sektörde sık duyulan cümle artık şu: “Satıyoruz ama kazanamıyoruz.”

İthalatçının Rahatlığı Kısa Sürüyor

İthalat yapan firmalar için tablo ilk bakışta daha parlak. Kur düşük olduğunda dışarıdan ürün getirmek daha ucuz hale geliyor. Fakat bunun yan etkisi, yerli üreticinin pazarda sıkışması. Ucuz ithal ürünler iç piyasada fiyatları aşağı çekiyor ve tüm sektörde kârlılığı sınırlıyor.

Üstelik bu rahatlık geçici. Kurda olası bir yükseliş, ithalatçıların maliyetlerini bir anda katlayarak şirketleri belirsizlik sarmalına sokuyor.

Sektörün Yeni Paradoksu: Enerji Fiyatları Yüksek, Kur Düşük

Demir çelik gibi enerji yoğun bir sektörde, elektrik ve doğal gaz maliyetleri yükselirken kurun düşük tutulması ciddi bir çelişki yaratıyor. Üreticiler artan maliyetlere karşı gelirlerini koruyamaz hale geliyor. Bu durum hem kapasite kullanımını hem de uzun vadeli yatırım planlarını zorluyor.

Kısacası düşük kur, kısa vadede ithalatçıya nefes aldırsa da ihracatçıyı zorluyor; sektörün genel dengesinde ise sessiz bir baskı oluşturuyor. Türkiye’nin sanayide lokomotif gücü olan demir çelik için sürdürülebilirlik, daha gerçekçi bir döviz politikasıyla ve rekabetçi maliyetlerle mümkün görünüyor.