Made in Steel 2025 fuarında açıklamalarda bulunan Hasçelik CEO’su Adnan Naci Faydasıçok; Türkiye’de ilk kez yataydan sürekli beslemeli elektrik ark ocağı teknolojisini kullanan, çevreci ve yüksek verimli yeni çelikhane yatırımlarını anlattı. Endam, sektörün küresel dönüşümüne uyum sağlamak için esnek ve katma değer odaklı üretime yöneldiklerini vurguladı. Made in Steel Fuarı’nda yeni yatırımlarını anlatan Faydasıçok, fuarın oldukça verimli geçtiğini vurguladı.

İtalya Milano’da Made in Steel fuarındayız. Fuarın son günündeyiz. Sizler de buradaydınız, ziyaretçilerinizi ağırladınız. Oldukça da yoğun bir programınız vardı. Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Öncelikle soralım, fuar Hasçelik açısından nasıl geçti? Bu üç günlük süreçte neler yaptınız, hangi ülkelerden ziyaretçiler aldınız, hangi ürünlerinizi anlattınız?

Biliyorsunuz Made in Steel, belli aralıklarla İtalya’da düzenlenen, sektörün önde gelen aktörlerinin buluştuğu oldukça beğenilen ve popüler bir fuar. Bu yıl da birçok paydaşla bir araya gelme fırsatımız oldu. Müşterilerimizle, meslektaşlarımızla buluştuk. Dünyanın ve sektörümüzün içinden geçtiği süreci değerlendirdik, yeni fırsatları konuştuk. Hasçelik olarak bizim için çok verimli bir fuar oldu.

Yeni yatırımlarımızı anlattık, özellikle de çelikhane sürecimizi. Haftaya kısmetse üretime başlıyoruz.

Bu yatırımı gerçekleştiren arkadaşlarımız büyük bir efor sarf etti. Tüm ekibimizle birlikte oldukça önemli bir süreci yönettik. Türkiye’ye, vakum gaz alma sistemine sahip, elektrik ark ocağıyla çalışan ve yeşil enerji kullanan en modern vasıflı çelikhaneyi kazandırmak için yola çıktık. Bu fuar da bu yeni yatırımı tanıtmak adına önemli bir fırsat oldu.

Ayrıca Avrupalı üreticilerle tanışma ve iş ağımıza yenilerini ekleme şansımız oldu. Dolayısıyla hem yeni ilişkiler kurduk hem de mevcut iş birliklerimizi güçlendirdik.

Çelikhaneden söz açılmışken, Türkiye’de daha önce olmayan bir teknolojiyle bir ark ocağı kurdunuz. Kapak hiç açılmadan alttan, sürekli besleme yöntemiyle çalışacak bu teknolojiyle ilgili neler söylersiniz? Bu tercihin sebebi neydi, klasik ark ocaklarına göre nasıl avantajlar sağlayacak? Hasçelik’e nasıl bir değer katacak?

Bu teknoloji Türkiye’de ilk defa uygulanıyor. Bizim kurduğumuz sistem, “horizontal feeding” dediğimiz, yataydan besleme yöntemine dayanıyor. Ark ocağının kapağı yalnızca ilk şarjda açılıyor. Sonraki şarjlarda, arkın verilmesiyle birlikte hurda, yandan sürekli şekilde besleniyor. Bu sistemde hurda, yaklaşık 60 metre uzunluğunda bir konveyörle taşınıyor. Son 20-30 metrelik kısmı kapalı bir tünelden oluşuyor. Bu bölümde “dynamic seal” dediğimiz sızdırmazlık teknolojisiyle içeride oluşan gazlar toz toplama sistemine yönlendiriliyor. Aynı zamanda, içeriden geçen hurda da bu tünel sayesinde ısıtılıyor. Burada hedefimiz, hurdayı ortalama 300–350 dereceye kadar ısıtmak. Oda sıcaklığıyla bu sıcaklık arasındaki fark ise doğrudan enerji tasarrufuna dönüşüyor. Çin, bu teknolojiyi bugün mecburi olarak uyguluyor. Türkiye’de ise bu alanda bir ilkiz. Biz bunu vasıflı çelik sektörüne yönelik olarak uyguladığımız için bu, ayrıca özgün ve öncü bir yatırım niteliğinde.

Bu yatırımın sürdürülebilirlik açısından da katkısı oldukça büyük görünüyor. Biraz da o yönünden bahseder misiniz?

Kesinlikle. Bu proje, yeşil enerji kullanımıyla tasarlandı. Aynı zamanda vakum gaz alma sistemine sahip olmasıyla hem kaliteli çelik üretimini garanti altına alıyor hem de çevreye duyarlı bir süreç sunuyor. Bu, Türkiye’nin en modern vasıflı çelikhanesi olacak.

Karbon ayak izimizi ciddi anlamda düşürmeyi hedefliyoruz. Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi regülasyonlara tam uyum sağlamayı ve sektörde bu alanda da öncülük etmeyi amaçlıyoruz.

Uzun süredir büyük bir özveriyle çalışan tüm ekip arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Kısmetse önümüzdeki hafta üretime başlıyoruz ve bu yatırımı müşterilerimizle en kısa sürede paylaşacağız. Sadece üretim gücümüzü değil, çevresel sorumluluğumuzu da büyütüyoruz.

Şu anda vasıflı çelik sektöründe, özellikle Avrupa’da yeni dönüşümler ve yatırımlar olacağı konuşuluyor. Amerika’nın izlediği politikalar sebebiyle Avrupa birçok sektörde olduğu gibi çelik sektöründe de yeni yapılanmalara gidiyor. Bu durum Türkiye’ye ve özellikle ihracatçı Türk çelik üreticilerine nasıl yansıyacak? Bunu bizim için değerlendirir misiniz?

Türkiye çok dinamik bir ülke. Avrupa’ya göre birçok avantajımız var. Bunu burada, fuarda ve rakiplerle yaptığımız sohbetlerde gördük. Bizim en büyük avantajımız çok flexible olmamız. Çok hızlı dönebiliyor, pozisyon alabiliyoruz. Rakamlarımız Avrupa’dakilere göre çok daha uyarlanabilir, daha flexible. Ayrıca çoğu demir çelikçide olduğu gibi aile şirketleri olmamız hızlı karar alma ve uygulamada önemli avantaj sağlıyor. Vasıflı çelikte de dönüşüm yaşanıyor. Yeni sektörler geliyor; otomotiv biraz gerileyebilir ama makine, imalat, savunma sanayi, enerji ve bağlantı elemanları gibi alanlar yeni pazarlar olarak öne çıkıyor. Havacılık ve uzay teknolojilerinin gelişmesi de mühendislik çeliklerine talebi artırıyor. Dünyada yeni bir dönüşüm var ve biz de buna ayak uydurmak istiyoruz.

“Made in Steel Fuarı’nda Avrupalı üreticilerle tanışma ve iş ağımıza yenilerini ekleme şansımız oldu”

Türkiye açısından bu yeni gelişmeler bir dezavantaj oluşturur mu?

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik politika nedeniyle döviz kuru yüksek seyrediyor ve bu maliyetleri artırıyor. Ancak bunun düzeleceğini düşünüyoruz. Sektör geçen iki yıl içinde önemli bir süreç yaşadı, şimdi ise yatay bir seyir var. Talebin yaz aylarında artacağı beklentisi var. Ayrıca Amerika ile Çin arasındaki tarifelerle ilgili görüşmeler yakında netleşecek. Türkiye %25 tarife uyguluyor ve Japonya ile Avrupa Birliği de aynı seviyede tarifeler uyguluyor; böylece tarifelerde eşit seviyedeyiz. Bu durum bize avantaj sağlıyor.

İstanbul da lojistik açıdan çok büyük avantaj, birçok yere deniz yoluyla erişim sağlanabiliyor. Hem yükselen pazarlara yönelmek hem de düşen pazarlardan çıkmak mümkün. Avrupa da yavaş yavaş regülasyonlarla toparlanıyor.

“Türkiye’nin en büyük bilya ve parlak çelik üreticisiyiz”

hascelik-ceosu-adnan-naci-faydasicok--turkiyenin-en-modern-vasifli-celikhanesini-yesil-enerjiyle-hayata-geciriyoruz-1370.gif (840×470)

2026’da sınırda karbon vergisi (CBAM) başlayacak ve biz buna hazırız. Cevherden aldığımız ham maddeleri dönüştürdük, elektrik ark ocağı kuracağız ve en verimli enerji teknolojisini kullanacağız. Yenilenebilir enerji yatırımlarımızın izinlerini aldık, yılın ikinci yarısı ve önümüzdeki yıl tamamlayacağız. Böylece sürdürülebilir üretime devam edeceğiz.

Yeşil çelik dönüşümü nedeniyle hurda çok kıymetlendi. Avrupa ülkeleri hurdalarını dışarıya satmak istemiyor ve Eurofer hükümetlere hurda ihracatına kısıtlama getirilmesi için baskı yapıyor. Siz hem kütük hem hurdadan üretim yapan bir firma olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin %70-75 hurda ve kütüğe bağımlı çelik üretimi göz önüne alındığında bu size nasıl yansıyacak?

Hurda kesinlikle daha kıymetli olacak ve bulunması zorlaşacak. Biz buna karşı tedbir aldık. HPI ve DRI teknolojilerinde hurda kullanabiliyoruz, PPGI’den de ürün alacağız. Bu konuda çalışmalarımız sürüyor.

Hurda pahalı olursa herkes için pahalı olacak; bu yüzden biz katma değerli ürünlere yöneliyoruz. Çelikhane yatırımından önce, krom kaplı mil tesisi ve bilya tesisi gibi yatırımlar yaptık. Türkiye’nin en büyük bilya ve parlak çelik üreticisiyiz. Hurda tüketimimiz devam ediyor ama daha katma değerli üretimle hurdanın yüksek maliyetini aşmayı hedefliyoruz.

Ayrıca dağıtımda da hurda tüketiyoruz. Çatlak kontrol hatlarına yatırım yaptık; dünyanın en modern, robotik sistemli hatları bunlar. Malzeme problemli ise tespit edip onarıyor, sonra tekrar test ediyor. Avrupa’dan gelen rakiplerimize tesislerimizi göstermiyoruz çünkü teknolojimiz çok ileri.

Sonuç olarak, hurda ve hammadde pahalı olursa herkes için pahalı olacak. Verimli, aktif, hızlı hareket eden ve pazarlamayı iyi yapan kazanacak. Düşük katma değer üretmek zorlaşacak. Biz yüksek katma değerle bu zorlukların üstesinden geleceğiz. Biz açıkçası daha katma değerliğe doğru Hasçelik’i hazırladık.

2025 yılının ortalarına geliyoruz. Piyasalar nasıl olacak? Sanayicilere kısa bir mesajınız var mı? Öngörünüz nedir?

Bence karanlık dönemler söz vardır ya, en karanlık dönem gün ışığına, şafağa en yakın dönemdir. Türk sanayisi de zorlu bir süreçten geçiyor.

En kötüyü yaşadık mı? Bunu hiçbir zaman kesin söylemek istemem. Çünkü 6 ay önce en kötüyü gördüğümüzü düşünüyorduk, sonra deprem oldu, Trump geldi, tarifeler koydu, gümrük vergileri belirsizlik yarattı. Beterim beter olabilir diye düşünürüm. Ancak iyimser olmak lazım, optimistik bakmak gerekiyor ve ben öyle bakıyorum.

Sektörün durumu nasıl? En kötü dönem geçti mi?

Kötü dönem aslında 1-1,5 yıl önce başladı. Demir çelik sektörü daha erken etkilenmeye başladı. Dünyada yaşanan durgunluk içinde demir çelik ilk toparlanacak sektörlerden biri olacak. Çünkü demir çeliğin özelliği, ülkeler bunu koruyor. Türkiye hükümetimizin de sanayiyi ve demir çeliği koruması gerektiğini düşünüyorum.

Neden demir çelik bu kadar önemli?

Çünkü Fransa, Almanya, İngiltere, Amerika hepsi demir çeliği koruyor. Amerika örneğin Japonlara satış yapmadı, kendi stiliyle korudu. İngiltere hala yatırımlar yapıyor, sektörü ayakta tutuyor. Demir çelik olmadan savunma yapamazsınız, gelişmeyi yakalayamazsınız, mühendislik yapamazsınız. Gelişmişliğin temeli demir çelik. Dolayısıyla bu sektörleri korumak ve büyütmek zorundayız.

Türkiye’nin durumu nedir bu konuda?

Türkiye çok avantajlı bir konumda. Bu avantajları kaybetmemeli ve kaybetmeyeceğine inanıyorum. Çünkü çevik bir yapımız var, özel sektörümüz dinamik. Bu da büyük bir avantaj.

Öyleyse 2025’in kalanını nasıl görüyorsunuz?

Kalan kısmı pozitif tutuyorum, iyimserim.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.