Avrupa çelik endüstrisi son beş yıldır “yeşil dönüşüm”ün vitrininde bir sembol taşıyordu: karbonu düşürülmüş, hidrojen destekli yeni nesil çelik üretimi… Siyasi irade istekliydi, kamuoyu desteği yüksekti. Endüstri, belki uzun süredir ilk kez geleceğe dair toplumsal bir hikâyenin parçası olmayı başarmıştı. Ancak bugün, bu dönüşümün ritmi hissedilir biçimde yavaşlıyor. Bunda yüksek yatırım maliyetleri elbette başrolde. Bir ton yeşil çeliğin üretim maliyeti, geleneksel yüksek fırın yöntemine göre halen kayda değer biçimde daha yüksek. Hidrojen üretimi, yenilenebilir elektrik fiyatları, altyapı eksikliği; hepsi toplam maliyeti yukarı çekiyor. Ancak mesele yalnızca para değil.

Enerji Arzındaki Belirsizlik Önemli Etken

Yeşil çeliğin kalbi hidrojen ise, hidrojenin kalbi ucuz ve güvenilir yenilenebilir elektrik. Avrupa’nın enerjide yaşadığı son birkaç yıl, özellikle savaş sonrası doğal gaz piyasalarının dalgalanması, “enerji güvenliği” kavramını yeniden ağırlaştırdı. Enerji fiyatlarının bu kadar oynak olduğu bir ortamda, uzun vadeli yatırım cesareti zayıflıyor.

Politik Söylem ile Politik Gerçeklik Arasındaki Mesafe

Avrupa Birliği, Yeşil Mutabakat’ı cesur bir çerçeveyle sundu; ancak uygulama aşamasında ülke ekonomilerinin kırılganlığı hesaba katıldığında tablo değişiyor. Almanya ve Fransa gibi sanayi omurgası ülkeler bile, kamu sübvansiyonlarını sürdürülebilir bir ölçeğe oturtmakta zorlanıyor. Bir başka ifadeyle, politika büyük, bütçe küçük.

Küresel Rekabet Baskısı

Çin ve Hindistan hâlâ daha ucuz üretim yapabiliyor. Dahası, karbon sınırlama politikaları her bölgede aynı katılıkta uygulanmadığından, Avrupa üreticisi kendini küresel pazarda rekabet dezavantajında buluyor. İhracat gelirlerinin zayıflaması, yatırımları yavaşlatıyor.

Peki Şimdi Ne Oluyor?

Bazı tesisler dönüşüm yatırımlarını erteledi. Bir kısmı, yüksek fırınlarını kapatmak yerine kademeli modernizasyon seçeneğine yöneldi. Özel sektörün beklediği açık ve sade şey ise şu: Net destek mekanizmaları ve uzun vadeli enerji fiyat istikrarı.

Kısacası, “yeşil çelik” fikrinden vazgeçilmiyor. Fakat kör koşu bitti, şimdi temkinli adımlar dönemi. Çelik hep sabırla yoğruldu. Bu dönüşüm de öyle olacak. Belki biraz daha sessiz, belki biraz daha gerçekçi; ama kaçınılmaz bir şekilde devam edecek.

Sevgiyle Kalın…