Merhaba, PAN CHEMICALS olarak, Türk ve Dünya Şirketsel Yönetimlerini içeren ve önemli bir konu olan YÖNETİM 1.0, YÖNETİM 2.0 ve YÖNETİM 3.0’ın firmaların anlayışlarına artı değerler katacağına inandığımız için başta STEEL TÜRK okuyucuları olmak üzere, Türk ve Global endüstriyel kamuoyu ile paylaşmak isteriz. Yönetim şekillerinin uygarlığın bir sonucu olduğunun bilinci ile basamak basamak ortaya çıkışlarının neticesinde etkilerinin sürekli olarak doğru yöntemlerle işlenerek pozitif tepkiler doğurmasını her bir firma için temenni ederiz.

Sujeleri tümevarım şeklinde parçalayarak açıklayacak olur isek;

Tüm dünyayı etkisi altına alan Sanayi Devrimi (Büyük Britanya’da başlayan Sanayi Devrimi, yaklaşık 1760’tan yaklaşık 1820-1840 yılları arasındaki dönemde Kıta Avrupasına ve Amerika Birleşik Devletleri’ne yayılmıştır) ile şekillenen geleneksel yönetim anlayışı, uzun yıllar boyunca iş dünyasında egemen olmuştur. “Yönetim 1.0” olarak adlandırılan bu klasik yaklaşım; hiyerarşi, denetim, merkeziyetçilik ve standartlaşmayı esas almaktadır. Ancak, bilgi çağının başlaması, dijitalleşme ve küreselleşmenin etkisiyle iş dünyasında radikal dönüşümler yaşanmaya başlamıştır. Bu dönüşüm sürecinde “Yönetim 2.0”, daha esnek, katılımcı ve yenilikçi bir anlayışı temsil ederek sahneye çıkmıştır. Ardından vazgeçilmez olana yani Yönetim 3.0 a yolculuk iyiden iyiye mecburen anlayış olarak hız kazanmıştır diyebiliriz.

Sujelerin parçalar şeklinde açıklaması ve değerlendirilmesini ise aşağıdaki şekilde yapmak isteriz;

Yönetim 1.0: Sanayi Çağının Disiplini Yönetimi 1.0; 20. yüzyıl başlarında Frederick Taylor’un Bilimsel Yönetim Teorisi ve Henry Fayol’un Yönetim İlkeleriyle sistematik hale gelmiştir. Bu dönemde işletmeler, üretim hatlarını optimize etmek, maliyetleri minimize etmek ve iş gücünü standart prosedürlere göre yönlendirmek üzerine kurgulamıştır. Bu dönemlerde hiyerarşinin gayet katı şekilde uygulandığı bilinmektedir. Karar alma yetkisi üst yönetimlerde toplanmıştır. Çalışanlar ise çoğunlukla “uygulayıcı” pozisyonunda, yaratıcı düşünceden ziyade emir-komuta zincirine tabi olarak görev yapmışlardır. Bu yönetim anlayışının temeli; global bağlamda belki de büyük çoğunlukla firmalarda hala süregelen en yalın yönetim şeklidir diyebiliriz.

Bununla birlikte, aslında İş Dünyasında Evrimsel Bir Dönüşüm gerçekleşmiş, Sanayi devriminden itibaren süren Yönetim 1.0 Anlayışı, 1980’ lerden itibaren Yönetim 2.0 olarak baz alınmaya başlanmıştır. Yönetim 2.0’ a geçişin temel nedeni aslında teknolojik gelişmelerin hızlanması, bilgiye erişimin kolaylaşması ve müşteri beklentilerinin artması yönündedir. Bu değişim süreci, firmalara klasik yöntemi sorgulatmaya başlamıştır. Dolayısıyla, geçiş sürecinin en belirgin dinamiklerini aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz diye düşünmekteyiz;

• Dijitalleşme: İnternet ve yazılım teknolojileri bilgi akışını hızlandırdığı için ve şeffaflık artmıştır.

• Küreselleşme: Özellikle büyük şirketler artık sadece yerel değil, küresel pazarlarda rekabet etmeye başlamıştır.

• Çalışan Beklentileri: Yeni kuşak çalışanlar, daha fazla özerklik, anlam arayışı ve esnek çalışma koşulları talep etmişler. Basamak basamak, daha eskilerin anlayışı olan tek bir firmada çalışarak emekli olma isteği yerini farklı isteklere bırakmaya başlamıştır.

• Yıkıcı İnovasyonların Geliştirilmesi: Geleneksel pazarlar, start-up’lar ve teknoloji firmaları tarafından dönüştürülmeye başlanmış, daha sert bir şekilde firmaların geleneksel düzenden yeni düzene geçmeleri beklenmiş, geçmemekte ısrar eden firmalar tarih sahnesinde yerlerini almaya başlamışlar; geliştirilen inovatif kaynaklara erişebilen, bu kaynakları kullanan ve uygulayan firmalar, ömürlerine ömür katmışlardır.

Dolayısıla, yukarıda belirttiğimiz ve açıkladığımız temel faktörler, Yönetim 1.0’ın mekanik yapısının yetersiz kalmasına yol açtığı için, durum dahilinde yeni bir paradigma arayışını tetiklenmiş ve Yönetim 2.0 Anlayışı küresel olarak gün yüzüne çıkmıştır.

Yönetim 2.0: Katılım ve Esneklik Çağı Yönetimi 2.0; Bu yönetim anlayışı, işletmelerin yapısını 1980 sonrasında daha yatay, şeffaf ve iş birliğine dayalı hale getirmiştir. Söz konusu yeni anlayıştaki önemli özellikler ise aşağıdaki gibidir diyebiliriz;

• Dağıtılmış Liderlik: Karar alma süreçleri sadece üst yönetimde değil, ekipler arasında paylaşılmaya başlanmıştır.

• Çevik (Agile) Yönetimi: Karar alma ve uygulama konusunda esneklik ve hızlı adaptasyon ön plana çıkmaya başlamıştır.

• Çalışan Merkezlilik: İnsan kaynağı, şirketin en önemli varlığı olarak görülmüş ve insan kaynağı potansiyelinin açığa çıkarılması hedeflenmiştir.

• Teknoloji Entegrasyonu: Veri analitiği ve dijital araçlarla süreçler sürekli olarak desteklenmiş bu araçlar süreçlere entegre edilmiştir.

• Misyon ve Değer Odaklılık: Şirketlerin sadece kâr amacı gütmemesi gerekliliği ön plana çıkmış, toplumsal fayda ve sürdürülebilirlik olarak da şirketlerin ömürlerini sürdürmeleri gerektirdikleri fikirleri benimsenmeye başlanmıştır.

İş Dünyasını etki eden Yönetim 2.0 anlayışı, sadece büyük teknoloji şirketlerinde değil, bankacılıktan sağlık sektörüne, endütriyel şirketlerden büyük ticari şirketlere; en butik birimlerden, en global iş dünyasına kadar birçok alanda etkili olmuştur. Bu yönetim anlayışı ile şirketler daha çevik hale gelirken, çalışan bağlılığı ve inovasyon kapasitesileri de artmıştır. Ancak, elbette her olguda olduğu gibi bu geçiş de zaman zaman sancılı olmuş; özellikle kültürel dönüşümün zaman ve kararlılık konularının dönümüşsel çevrimde unutulmaması ve dikkate alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Sonuç olarak Yönetim 1.0’dan 2.0’a uzanan yol, esasında iş dünyasının değişen ihtiyaçlarına verilen stratejik bir yanıttır diyebiliriz.

Geleceğe bakıldığında ise, Yönetim 3.0 anlayışında elbette daha da ileri düzeyde otonomi, anlam ve teknoloji entegrasyonunun konuşulduğu bir döneme girilmektedir/girilecektir ve her ne olursa olsun, bu evrimin temelinde de insana ve değişime odaklı yönetim anlayışı yer almaya her zaman devam edecektir.

Yönetim 3.0: Geleceğin Organizasyon Modeli 3.0; İnsan değil sistem yönemi şeklinde açıklanmaktadır.

Yukarıda da açıklamaya gayret ettiğimiz üzere; İş dünyası, son yüzyılda hızla evrilmiş, Yönetim 1.0’ın katı hiyerarşik ve otoriter yapısından, Yönetim 2.0’ın katılımcı ve esnek modeline geçiş yaşamış ve hatta yaşamaya da devam etmektedir diyebiliriz. Ancak, bu geçiş de elbette nihai durak asla değildir. Dijitalleşmenin, yapay zekânın, sürdürülebilirlik kaygılarının ve kuşak değişimlerinin etkisiyle yeni bir anlayış filizlenmiştir. Bu yeni yönetim anlayışının adı Yönetim 3.0’ dır. Hollandalı yazar Jurgen Appelo tarafından kavramsallaştırılan bu model, özet ile yöneticiliği “yönetmek” değil, “sistemi iyileştirmek” olarak tanımlamaktadır.

Yönetim 3.0, klasik yönetim anlayışlarını reddetmeden onların sınırlarını aşmayı hedefleyen bir yaklaşımdır. Hem organizasyon yapısını, hem de liderlik tarzını dönüştürmeyi önerir ve temel olarak aşağıdaki prensiplere dayanır:

• Ekiplerin Otonomisi: Karar alma süreçleri takımlara bırakılır, mikro yönetimden kaçınılır.

• Sistem Odaklı Liderlik Anlayışının Hakim Olması: Lider, bireyleri değil sistemi optimize etmekle görevlidir. Sistemin çarklarının dönmesi esas alınır.

• Sürekli İyileştirme: Değişim süreklidir; geribildirim kültürü teşvik edilir. Sürekli iyileştirme için bütün Ar&Ge’ ler ve inovasyonlar birlikte yapılır ve uygulanır.

• Motivasyon ve Anlam: Çalışanlara sadece görev değil, anlam yüklenir; içsel motivasyon öne çıkarılmaya çalışılır. Özellikle insan kaynakları açısından bu olgu son derece önemlidir.

• Ağ Yapıları: Şirketler klasik piramitten, esnek ve organik ağ yapısına geçer. Dolayısıyla, piramitsel yönetim basamakları değil daha birbirine dokunan bağlar geçerli kınılır.

Global olarak özellikle çok uluslu şirketlerin takip ettiği şekilde, Yönetim 3.0’ın Temel Pratikleri’ni teoriden hayata geçirebilmek için aşağıdaki somut adımlar önerilmektedir;

• Delegasyon Panosu: Karar yetkilerinin ekipler arasında nasıl dağıtıldığını netleştirmek. Daha kurumsal ama birbirine sürekli destekli çalışanların olduğu, şirket kültürüne en uygun organizasyon şemasının çizilmesinin sağlanması ve uygulanması.

• Kudo Kartları: Çalışanların birbirlerini, özellikle de üstün astı takdir etmesini sağlanması ve bu davranışın bir kurum kültürü haline getirilmesi.

• Enerji-Yerleştirme Matrisi: Ekip üyelerinin motivasyon kaynaklarını analiz edilerek, doğru yerde doğru insanın doğru bir verimle çalışabilmesi sağlanması.

• Çemberler ve Roller: Hiyerarşi yerine rol bazlı dağılımı teşvik edilmesi ve rol bazlı dağılımın tek bir departmana değil, bütün kuruma yayılmasının sağlanması şeklindedir.

İş Dünyasındaki yeni yeni uygulanan Yönetim 3.0 anlayışı, özellikle teknoloji start-up’larında ve dönüşüm süreci geçiren kurumsal firmalarda benimsenmektedir. Fizibilite çalışması yapılarak uygulaması esastır. Özellikle geçmişte kurulan ve belli bir yapı ile ilerleyen firmalar için ise bu yönetim anlayışını total olarak benimsemek elbette çok da kolay değildir. Yine de belirtilmesi gereken durum, Yönetim 3.0’ ın da tıpkı Yönetim 2.0 gibi bir gün çoğunluk global yönetim şekli olacağıdır. 

Konuyu daha da açacak olur isek, zorluklar ve geleceğe bakış olarak her ne kadar Yönetim 3.0 çağdaş ihtiyaçlara yanıt verse de, kültürel direnç, liderlik dönüşümü ve sistemsel uyum gibi zorluklar içerirmektedir. Ancak, gelecekte daha da hissedilmesi beklenen hibrit ya da tamamiyle uzaktan çalışma modelleri, yapay zeka entegrasyonu ve anlam arayışının artmasıyla bu modelin daha da yaygınlaşması beklenmektedir.

Sonuç olarak Yönetim 3.0, organizasyonları daha insancıl, esnek ve adaptif hale getiren bir yönetim felsefesidir diyebiliriz. İş dünyasında rekabet avantajı sağlamak isteyen kurumlar için bu model, sadece bir tercih değil, bir gereklilik halini almaktadır. Bir başka anlamda açıklayacak olur isek; gelecek, otonomiye, anlam yaratmaya ve sistemsel liderliğe daha fazla ihtiyaç duyacaktır. Şimdiden her bir firmanın Yönetimsel Yolculuklarında başarılı bir şekilde yol alması ve sonuca bütün pozitif etkirlerle güçlü bir şekilde ulaşması dileklerimizle.